top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıabdullah korkmaz

Psikoterapiye Dair

''Birçok kişi aslında psikoterapinin kendisine iyi geleceğini düşünmektedir. Ancak bunun yaşamında fazlaca değişime yol açmasından çekinir. Çünkü değişim korkutur.

Psikoterapiye başlamaya karar verenlerin ise çoğu, süreçten neler bekleyeceğine dair kesin bir fikir sahibi değildir. Bazıları sadece belli konuları ele aldığını düşünür ya da terapistin seçimlerinden kendisini yönlendirecek tavsiyeler öneriler vereceğini varsayar.


Psikoterapi herşeyden önce, kişinin kendisiyle buluşacağı bir yolculuk fırsatıdır. Bu yolda ilerledikçe, kişi kendi öyküsüne dair daha belirgin bir tasarıma ulaşırken , bir yandan da karşılaştığı yeni zorluklara daha kolay göğüs germeyi başarır. Geçmişe dair kaygılarını kabullenmeyi öğrenirken, aslında bugüne ait olanları eskilerle karıştırma riskini azaltmış olur. Tabi ki bu sırada yaşamın tadını doyasıya çıkarmanın yollarını da keşfeder. Çünkü gerçekte karşılaştğımız zorlukların yanına bir de yalnızca kafamızda var olanları eklemekte hiç de yalnız sayılmayız ve çocuklarımız, varsa tabii, onlar da terapi sürecinden faydalanırlar. Kaygılarımızı taşıyacak birilerini bulduğumuz andan itibaren, kendi endişelerimizle çocuklarımızın canını sıkmayı azaltırız. Her şeye rağmen terapi süreci kolay bir girişim değildir, bizi içimizdeki yabancıyla yüzleştirir ve övünerek bahsettiğimiz ideallerimizin tam tersi yöne gidiyor da olsa , içimizdeki o yabancının karanlık tarafını kabullenmemizi sağlar. Ancak çoğunlukla yolun sonunda , birlikte yaşamaya alışıp karakterimizle bütünleştirdiğimiz semptomlarımızdan vazgeçmemizi sağlar. Semptomlarımız bize acı çektirdiğinden olsa gerek, bizi hırpalayan ama ayrılmayı da göze alamadığımız eski bir sevgili gibi onlara bağlanırız. Kendimize asla itiraf edemesek de , onlarsız sıkılmaktan , tekdüze bir yaşantının boşluğuna düşmekten korkarız. Hatta bazıları onlara öylesine bağlıdır ki , semptomlarını kendilerinin tamamlayıcı bir parçası olarak görürler bazen de semptomlar tıpkı sarmaşık bitkisinin büyüdükçe kendisini taşıyan duvarla dayanışmaya başlaması gibi, zaman içinde gerçekten bütünleştirici bir parça haline gelir. Böyle bir durumda semptomlardan birini ordan çekip almak , ötekine zarar verme riskini göze almak anlamına gelir.

Kişiyi bir terapiste güven duymaktan alıkoyabilecek türlü kaygıdan söz edilebilir; bir “şarlatanla” karşılaşma, hayal kırıklığına uğrama hatta düşünce ve davranışlarının terapist tarafından yönlendirileceği fikri... öyle ki, analistle görüşmeye giden pek çok kişinin duymayı umduğu tek bir şey vardır: kendisine aslında bir terapiste ihtiyacının olmadığının söylenmesi !

Bu endişelerin arkasında, bebeğin çevresine olan tüm güvenini erken dönemde ve sonsuza dek sarsmış karanlık bir “kötü anne” aramaya gerek yoktur. Bizi asıl şaşırtması gereken bu çekinceli tutum değil, bugüne dek onca insanın bu engeli aşabilmiş ve terapistine güven duymayı başarabilmiş olmasıdır ve terapist olarak bu güven bize sunulduğu andan itibaren buna yaraşır olduğumuzu gösterebilmek için elimizden geleni yapmamız gereklidir. Sürekli bir sessizlik, örtülü , anlaşılmaz bir söylem veya paylaşılan duyguların geri çevrilmesi , hiç kuşku yok ki bu yolda kişiye verilebilecek kötü mesajlardır. Bir terapistle görüşmeye giden her hasta, zayıf ve yetersiz yönleri ile olduğu gibi kabul edildiğini hissetmek ister. Terapi sürecinde bir güven ve rahatlama alanı, kısacası beklenmedik olanla yüzleşmesini olanaklı kılacak bir güvenli alan bulmaya ihtiyaç duyar.

Yine de tekrarlamak gerekirse, bir terapiste güven duymak cesur bir harekettir. Kişinin kendisine, yaşamına ve dünyasına dair oluşturduğu imgeler gibi temel meseleleri tekrar gözden geçirip sorgulaması, her şeyden önce kendisinin güvende hissetmesini gerektirir.''


Alıntı: Empatik Bir Psikanalizden Notlar - Serge Tisseron - Bağlam Yayınları

21 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page